ÇANAKKALE SAVAŞINDA İNGİLİZ
OYUNU
Tarih boyunca
İslam’a en büyük düşmanlığı İngilizlerin yapmış olduğunu görürüz. Günümüzde ise
Amerika, yeni düşman addettiği İslam’a ve İslam dünyasına karşı ahlaksızca
saldırırken İngilizler bu saldırılara ve Amerikan projelerine tam destek
vermekte ve Amerika ile omuz omuza hareket etmektedirler. Bu yazımızda,
Çanakkale savaşında İngilizlerin yaptığı alçaklıkların bazılarını inceleyecek ve
bu alçaklıkların günümüzdeki versiyonlarına dikkat çekeceğiz.
İngilizler
Çanakkale için sömürgeleri altında olan müslüman ülkelerden asker topluyorlardı.
Saf müslümanları, “Sizin halifenizi Almanlar kaçırdı. Biz, sizin halifenizi
kurtarmak için Almanlarla savaşıyoruz.” diyerek kandıran İngilizler, bu yalana
kanmayan müslümanları, ailelerini öldürmekle tehdit ederek zorla cepheye sürdü.
Gelmek istemeyenleri ise öldürdüler. İngiliz’in oyununa gelen müslüman askerler
Çanakkale’de, Türklerle savaştıklarından habersiz harp ediyorlardı.
Bir bayram
sabahı ilahî bir lütuf olarak Türk siperlerinin üzerini bulutlar kapamıştı.
Düşmanın, siperlerimizi gözetleme imkanı ortadan kalkmıştı. Askerlerimiz çok
sevinmişti. Zira bayram namazı kılmayı çok arzu ediyorlar fakat komutanları,
toplu halde namaz kılmanın düşman için bulunmaz bir fırsat olacağını söyleyerek
müsaade etmiyordu. Siperlerimiz bulutlarla kapandığına göre artık namaz
kılınabilirdi. Komutanından erine hep beraber saf tuttular ve vecd içinde namaza
durdular. Bayram namazını kıldıktan sonra hep bir ağızdan şevkle tekbir
getirmeye başladılar. Bu sırada düşman siperlerinden gürültü, arkasından da
silah sesleri gelmeye başladı. Meğer, kendileri gibi müslümanlarla
savaştıklarını anlayan kandırılmış askerler, düşman siperlerinde karışıklık
çıkarmışlardı. İngilizler de onların bir kısmını kurşuna dizmiş, bir kısmını da
cephe gerisine çekmişti.
Müslüman
askerleri kandırarak cepheye süren İngilizler, müslüman olmayan Avustralya, Yeni
Zelanda gibi ülkeleri de propaganda yolu ile kandırıyordu. Hıristiyan
devletlerine, dünyayı barbar Türklerden kurtarmanın zamanı gelmiştir, diyorlar.
Bu savaşın aynı zamanda bir haçlı savaşı olduğunu ifade ediyorlardı. Avustralya
ve Yeni Zelanda’dan gelen Anzak askerleri de İngilizler tarafından
kandırılmıştı. Çanakkale savaşında Türklerin kahramanlığı gibi insanlığına da
hayran kalan Anzak askerleri İngiliz kalleşinin gerçek yüzünü görüyordu. Nitekim
İngilizler onlara “Türkler yamyamdır. İnsan eti yerler. Dünyayı bu yamyamlardan
kurtarmak için savaşıyoruz” şeklinde propagandalar yapmışlardır. Fakat onlar
cephede gördüler ki Mehmetçik kendi hayatını tehlikeye atarak düşman askerini
kurtarabilecek kadar, kendi yaralı iken düşman askerinin yarasını sarabilecek
kadar, kendi bayat ekmek yerken düşman esirine taze ekmek yedirebilecek kadar
insanlığın zirvesindedir. Çanakkale’ye gelirken Türklerden nefret eden Anzaklar,
Türklere hayran kalarak memleketlerine dönmüşlerdir.
İngilizlerin
Çanakkale’de yaptıkları âdiliklerden birisi de kimyasal gaz kullanma
teşebbüsleridir. Bu insanlık cinayeti, Lordlar Kamerasında Çörçil tarafından
gündeme getirilmişti. Bunun bir insanlık suçu olduğu vurgulanınca Çörçil,
“Türkler insan değildir. Bu yüzden gaz kullanmamızda bir sakınca yoktur” diyerek
oradakileri ikna etmişti. Varillerle kimyasal gazlar gemilere yüklenip
Çanakkale’ye sevk edildi. Rüzgar, mevsimin özelliğinden dolayı denizden karaya
doğru esiyordu. Varillerin kapaklarını açacaklar, rüzgarın etkisiyle karaya
doğru esen gazlar Türkleri zehirleyecekti. Fakat Müslüman Türk’e olan ilahî
yardım İngilizlerin hesabını bozmuştu. Variller Çanakkale’ye ulaşınca rüzgar yön
değiştirmiş, karadan denize doğru esmeye başlamıştı. Bu durum savaş boyunca
devam etti.
Zehirli gaz
kullanmaya muvaffak olamayan İngilizler başka bir kalleşliğe, başka bir insanlık
suçuna imza atmayı başardılar. 28 Haziran 1915 gecesi direk, Sargı Yeri
Hastanesini hedef alarak, çoğu parmağını bile kıpırdatamayacak kadar ağır yaralı
olan 18.000 yaralı askerimizi şehit ettiler. Mehmetçiğimiz onların hastane
gemilerinin hiçbirine tek kurşun bile atmazken, buna mukabil düşmanın yaralı
askerlerini bile büyük bir şefkatle tedavi ederken İngilizler Ortaçağdan kalma
vahşiliklerini pervasızca sergiliyorlardı. Bir savaş ve insanlık suçu işleyerek
18.000 savunmasız insanı katlediyorlardı.
Çanakkale’de
İngilizler ve müttefikleri mağlup oldular. Savaş bitti, fakat İngiliz hilesi
bitmedi. Savaştan sonra İngilizler Londra’nın iki önemli caddesine, Oxford ve
Cambridge caddelerine birer heykel dikmişlerdi. Hâlen mevcut olan bu
heykellerde, Osmanlı askerinin süngüsünün ucunda bir İngiliz askeri tasvir
edilmekte ve altında şu ifadeler yazmaktadır: “Türkler, Çanakkale’de babanı
böyle öldürdüler”
Şu ikiyüzlü
İngilizlere bakın. Aldatmacaları ile yetmiş iki milleti peşlerine takıp dev
zırhlılarla, dünyanın bir ucundan gelip ülkemizi işgal etmeye çalışıyorlar, her
türlü imkansızlığa mukabil göğüslerindeki imanla savaşan Mehmetçiğe ölüm
kusuyorlar, buna mukabil vatanını savunan Türkler hunhar, saldırgan İngilizler
mazlum oluyor.
Bugün de
yapılan şeyler dün yaşadıklarımızın benzeridir. Dünyanın bir ucundan kalkıp
gelen Amerika ve İngiltere, Ortadoğu’yu işgal etmeye çalışmakta, buna mukabil
ülkesini savunmaya çalışan bir avuç direnişçiye terörist damgasını
vurmaktadırlar. Irak’ın işgalinde yeniden görüldüğü üzere öncelikle müslümanı
müslümana kırdırmayı hedeflemektedirler. Bu yüzden etnik farklılıkları ve mezhep
farklılıklarını ön plana çıkarmakta, müslümanların birbirine düşmesine
çalışmaktadırlar. Dünyayı yanlarına alabilmek için müslüman ülkelerde kimyasal
silah olduğunu ve bu ülkelerin dünya barışını tehdit ettiğini iddia
etmektedirler. Halbuki dünyayı asıl tehdit eden kendileridir. Nitekim Amerika,
Hiroşima ve Nagazaki’ye atom bombası atarak yüz binlerce masum insanı
buharlaştırmış, İngiltere ise başarılı olamasa da Çanakkale’de gaz kullanmaya
teşebbüs etmiştir. Kimyasal silah kullanmadan yana sabıka dosyaları kabarık olan
saldırgan müttefikler, kendilerinin, dünyanın en korkunç kimyasal ve nükleer
silahlarına sahip olmasında herhangi bir sakınca görmemekte buna mukabil bir
müslüman ülkede bu silahların olabilme ihtimaline bile savaş açabilmektedir.
Hayalî gerekçelerle müslüman ülkeleri işgal edebilmektedirler.
Gerek
İngilizler, gerek Amerika ve gerekse diğer batılı devletler dün ne iseler bugün
de aynısıdırlar. Tarihten ibret alıp yanlış adım atmamamız gerekmektedir.
Maalesef bizim içimizde de Amerika, İngiltere ve batılı devletlerle hareket
etmeyi savunan gafiller bulunmaktadır. Ziya Gökalp’in bu hususta öğüt veren şu
dörtlüğü dikkat çekicidir:
Kardeş dalgın çıkma yola
Bir yol tut ki emin ola
Önde varsa bir İngiliz,
Gitme sakın, fena bir iz.
Şu gerçeği asla unutma alım ki İngiliz’in, Amerika’nın veya AB’nin izinden gitmek bize az şey kazandıracak fakat çok şey kaybettirecektir. Kaybedeceğimiz şeylerin en
büyüğü ise Müslümanlıkla ve Türklükle yoğrulmuş millî şahsiyetimiz olacaktır.
Unutmayalım ki, millî şahsiyetini kaybeden milletler millî hakimiyetlerini de
kaybetmiş demektir...