NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE
   
  ultrapaylasiminyeri
  II. Abdülhamid Han ve dönemi
 
II.ABDÜLHAMîD HÂN ve Dönemi



Osmanlý padiþahlarýnýn otuz
dördüncüsü ve Ýslam halifelerinin doksan dokuzuncusu. Sultan Abdülmecid’in
ikinci oðlu olup 1842’de Tir-i Müjgan Sultandan doðdu. On yaþýnda iken annesini
kaybeden þehzade Abdülhamid, babasýnýn emriyle Perestu Kadýn Efendinin
himayesine verildi. Özel hocalar tayin edilerek iyi bir eðitime tabi tutuldu.
Arapçayý, Ferid ve Þerif efendilerden, Farsçayý kazasker Ali Mahvi Efendi ve
Sadrazam Safvet Paþadan; tefsir, hadis, fýkýh ilimlerini Gümüþhanevi Ömer Hulusi
Efendiden; Fransýzcayý Gardet, Edhem ve Kemal paþalardan ve diðer din ve fen
ilimlerini de sahasýnda üstad olan hocalardan öðrendi. Tahsilinden artan
zamanlarýný; ata binmek, silah kullanmak ve spor yapmakla
deðerlendirirdi.

Þehzade Abdülhamid’in zeka ve
hafýzasýnýn son derece yüksek oluþu ile politik kabiliyeti, amcasý olan Sultan
Abdülaziz’in dikkatini çekti. Nitekim Sultan Abdülaziz Han, onun daha serbest
bir ortamda yetiþmesini saðladý. Mýsýr ve Avrupa seyahatlerinde yanýnda götürdü.
Þehzade Abdülhamid de bu imkanlardan en iyi þekilde istifadeye çalýþtý. Yabancý
basýný devamlý takib ederek dýþ devletlerin niyet ve emellerini ve gayelerine
ulaþabilmek için uyguladýklarý metodlarý çok iyi etüd etti. Ayrýca o, ticari
faaliyetlerde de bulundu. Kendisinin marangoz atölyesi ile çiftliði vardý.
Toprak iþleriyle meþgul oldu. Koyun besletti. Üstübeç madenleri iþletti. Son
derece cömerd olan Þehzade, kazandýðý paralarý saltanatý sýrasýnda din ve devlet
iþleri ile fakir ve yoksullara harc etti.

Ýngilizlerden para alarak düþmanýn
kuklasý haline gelen Hüseyin Avni Paþa; Midhat, Mütercim Rüþdi, Mahmud
Celaleddin ve Nuri paþalar, þeyhülislam Hasan Hayrullah Efendi ile anlaþarak
1876’da Sultan Abdülaziz’i tahttan indirdiler ve çok geçmeden de þehid ettiler.
Yerine çýkardýklarý þehzade Murad, rahatsýzlýðý sebebiyle ancak üç ay tahtta
kalabildi. Bunun üzerine þehzade Abdülhamid otuz dört yaþýndayken 31 Aðustos
1876 Perþembe günü Osmanlý tahtýna oturdu.

Sultan Abdülhamid Han tahta
çýktýðýnda devlet en buhranlý günlerini yaþýyordu. Bosna-Hersek ve Bulgar
ayaklanmalarýna Sýrbistan ve Karadað muharebeleri de eklenmiþti. Girit’te
huzursuzluk had safhadaydý. Rusya, bu karýþýklýkta devletten en büyük payý kapma
sevdasýyla savaþ hazýrlýklarý yapýyordu. Yeni Osmanlý Padiþahý ise aktif bir
siyaset takip ediyordu. Bütün hükümet üyeleriyle mabeyn personelini saraya davet
ederek bir yemek verdi. Burada yaptýðý konuþmada da milli birliðe duyulan
ihtiyacý dile getirdi. Tersaneye giderek bahriyelilerle birlikte oturup asker
yemeði yedi. Zaman zaman haber vermeden çeþitli camilere gidip, halkýn arasýnda
ayný safta namaz kýldý. Sultanýn bu hareketleri asker ve halkýn hoþuna
gidiyordu. Nitekim herkeste ve özellikle orduda bir moral düzelmesi görüldü.
Bunun neticesi olarak Sýrp cephesindeki ordu önemli baþarýlar kazanmaya baþladý.
Osmanlý ordusu Belgrat’a girmek üzereyken büyük devletler iþe karýþtýlar.
Rusya’nýn savaþa derhal son verilmesi konusundaki ültimatomu üzerine Sýrbistan
ile üç aylýk ateþkes imzalandý. Diðer taraftan Ýngiltere, Þark Meselesinin
Ýstanbul’da toplanacak bir konferansta ele alýnmasýný istedi. 23 Aralýk 1876’da
Ýstanbul’da toplanan Tersane Konferansýndan sonra batýlý devletler Osmanlý
Devletinin baðýmsýzlýðýný tehlikeye sokacak aðýr hükümler taþýyan teklifler
sundular. Bu toplantýdan bir gün önce 23 Aralýk 1876’da Osmanlý Devletinde
Kanun-i Esasi ilan edilmiþ ise de batýlýlar bunu nazar-ý dikkate
almamýþlardý.

Tersane Konferansý kararlarýný
reddetmenin, devletini Rusya ile karþý karþýya býrakacaðýný bilen Sultan
Abdülhamid Han, bu teklifleri kabul etmiþ görünerek ortalýðý yatýþtýrmak
istiyordu. Ancak Ýngilizlerin kendilerini destekleyeceði vadine aldanan sadrazam
Midhat Paþa, mecliste gayri müslimleri de kendi tarafýna çekmek suretiyle Rusya
aleyhine bir konuþma yaptý. Harb aleyhinde rey kullanacak olanlarý; peþinen
vatan sevgisizliði ve ihaneti ile itham etti. Neticede meclis, Tersane
Konferansý kararlarýný reddetti. Ayrýca Sultan Abdülhamid’in devlet iþleriyle
çok sýký bir þekilde ilgilenmesini siyasi geleceði açýsýndan tehlikeli gören
Midhat Paþa, onu tahttan indirmenin yollarýný aramaya baþladý. Hatta Osmanlý
Hanedanýný dahi ortadan kaldýrmayý planlayan Midhat Paþa, konaðýnda topladýðý
Namýk Kemal, Ziya ve Rüþdi paþalarla kendi taraftarý olan diðer devlet ileri
gelenlerine "Âl-i Osman yerine Âl-i Midhat denilse ne olur?" demiþti. Yine
sadareti müddetince Müslüman halkýn çoðunlukta bulunduðu vilayetlere azýnlýktan
valiler tayin etmek ve Osmanlý ordusunun temeli durumundaki Harbiye Mektebine
Rum talebe almak gibi Osmanlý Devletini temelinden yýkabilecek faaliyetler
içerisindeydi. Onun bu zararlý icraatlarý üzerine Sultan Abdülhamid Han, Kanun-i
Esasi’nin kendisine verdiði yetkiye dayanarak Midhat Paþayý sadrazamlýktan
uzaklaþtýrdý ve yurd dýþýna sürdü.

Diðer taraftan Midhat Paþa
sadrazamlýktan uzaklaþtýrýlmýþ ancak Tersane Konferansý kararlarýný mecliste
reddettirmekle Osmanlý Devletini Rusya ile karþý karþýya getirmiþti. Nitekim 24
Nisan 1877 günü Rusya, Osmanlý Devletine resmen harb ilan etti. Mali 1293
senesine rastladýðý için "93 Harbi" denilen bu savaþ, Edirne Mütarekesine kadar
dokuz ay sürdü. Plevne’de Gazi Osman Paþa, doðuda Ahmed Muhtar Paþanýn kýsmi
baþarýlarýna raðmen savaþ umumi bir bozgunla neticelendi. Ruslar Edirne’ye
girdiler ve Yeþilköy’e kadar geldiler. Doðuda ise Kars düþmüþ ve Rus kuvvetleri
Erzurum’a yaklaþmýþtý. Savaþlarda on binlerce Müslüman-Türk þehid olurken, bir o
kadarý da Ýstanbul’a akýn etti. Muhacirler bir plan içinde Anadolu’nun çeþitli
bölgelerine yerleþtirilmeye çalýþýldý. Bu sýrada memleketin tek karar organý
olan mecliste de tam bir anarþi hüküm sürmekte ve milletvekilleri hiçbir
meselede bir araya gelememekte idiler.

Bu vaziyet karþýsýnda Sultan
Abdülhamid Han, Ýngiltere’yi devreye sokarak savaþýn sona erdirilmesini saðladý.
Arkasýndan devletin baþýna böyle bir felaketin gelmesine sebeb olan, savaþýn
bitmesi ile de bu durumda hiçbir mesuliyeti yokmuþ gibi padiþahý suçlamaya
baþlayan Meclis-i Meb’usan’ý süresiz kapattý (13 Þubat 1878). Bu arada Rusya

ateþkesin saðlanmasýndan hemen sonra Osmanlý Devleti ile antlaþma imzalayarak
galip gelmenin avantajýný iyi kullanmak istiyordu. Nitekim 3 Mart 1878’de
imzalanan Ayastefenos Muahedesi, Osmanlýlar için çok aðýr ve feci þartlar
getiriyordu. 29 Maddelik antlaþmaya göre, batýda büyük bir Bulgaristan prensliði
kurulacak, Makedonya, Batý Trakya, Kýrklareli bir Rus kuklasý olarak düþünülen
bu otonom prensliðe verilecekti. Kars, Ardahan, Batum Rusya’ya verilip, Karadað
ve Sýrbistan’ýn istiklalleri kabul edilecekti. Ayrýca Osmanlý Devleti, Rusya’ya
245 milyon Osmanlý altýný harb tazminatý verecekti.

Sultan Abdülhamid Han devleti için
çok tehlikeli olan bu antlaþmayý kabul etmedi. Diðer taraftan Hind yolunun
tehlikeye girdiðini gören Ýngiltere de, Paris Antlaþmasýný ihlal ettiði
iddiasýyla Ayastefenos Antlaþmasýnýn milletlerarasý bir konferansta gözden
geçirilmesini istedi. Ayrýca Ýngiltere toplanacak olan bu konferansta Osmanlý
Devletini desteklemek vadi ile bazý tavizler kopardý. Kýbrýs’ýn idaresinin
geçici olarak Ýngiltere’ye býrakýldýðý antlaþma, 4 Haziran 1878’de imzalandý.
Sultan Abdülhamid Han hükumetin bir oldu bitti ile imzaladýðý bu antlaþmayý
kabul etmemek için çok direndi. Ýngilizler askeri tehditte bulundular. Bunun
üzerine Padiþah, Kýbrýs’ta hükümranlýk haklarýna asla zarar verilmeyeceði
konusunda Ýngilizlerden bir belge almak suretiyle antlaþmayý onayladý. Buna
raðmen Ýngiltere 13 Temmuz 1878’de imzalanan Berlin Muahedesinde Osmanlýlara
vaad ettiði desteði vermedi. Her ne kadar Berlin muahedesi ile daha önce
kaybedilen bazý topraklar geri alýndý ise de Osmanlýlar ümid ettikleri sonuca
ulaþamadýlar. Çünkü Kýbrýs’ýn Ýngiltere’ye býrakýlmýþ olmasý diðer devletlerin
de bu konudaki faaliyetlerini arttýrdý. Ýngiltere’nin teþvikiyle Bosna-Hersek’in
idaresi Avusturya’ya býrakýldý. 1881’de Fransa Tunus’a, ertesi yýl Ýngiltere
Mýsýr’a bir oldu bitti ile el koydular. Bulgarlar da 1885’te Doðu Rumeli
eyaletini iþgal ettiler.

Sultan Abdülhamid Hanýn tahta
çýktýðý iki yýl içinde geliþen feci olaylarda padiþahýn sorumluluðu yok denecek
kadar azdý. Çünkü bu sýrada Osmanlý dýþ siyasetine yön veren devlet adamlarý
yabancý diplomatlarýn tesirinden çýkamýyorlardý. Devletin yüksek menfaatlerini
bir kenara iterek yabancý devletlerin çýkarlarýna alet olmuþlardý. Bu yanlýþ
tutum dolayýsýyla devletin dýþ itibarý sarsýlmýþ, Ýstanbul ve Berlin
kongrelerinde devlet adamlarý hakaret derecesine varan muameleye maruz
kalmýþlardý. Bu sebeple milletlerarasý politikada devletin baðýmsýzlýk ve toprak
bütünlüðünü savunmayý birinci hedef gören Sultan Abdülhamid Han, hükümet
üyelerinden bu hususta raporlar istedi. Ayrýca son yüz yýldýr Osmanlý Devletinin
baþýna gelen felaketlerin dýþ devletlerin piyonu olmuþ Osmanlý devlet
adamlarýnýn basiretsiz tutumlarýndan kaynaklandýðýný anlayan ve Hüseyin Avni
Paþa gibi Ýngilizlerden para bile alanlarý gören Padiþah, devlet hizmetinde
çalýþanlarý kontrol etmek üzere kuvvetli bir istihbarat teþkilatý kurdu. Nitekim
Sultan Abdülhamid de bu teþkilatý; "Vatandaþý deðil, hazineden maaþ aldýklarý,
Osmanlý nimetiyle gýrtlaklarýna kadar dolu olduklar halde devletine ihanet
edenleri tanýmak ve takib etmek için" kurduðunu belirtmektedir.

Gerçekten de Sultan Abdülhamid’in
bu tedbirleri almasýndaki isabeti çok geçmeden görüldü. Ýngiliz taraftarý olup
devletin ancak Ýngiliz yardýmý ile kurtulabileceðine inanan Ali Suavi,
Galatasaray Lisesi Müdürlüðünden azledilmesini hazmedemeyerek Çýraðan Sarayýna
bir baskýn düzenledi. Ali Süavi’nin hedefi, Sultan Abdülhamid Haný saltanattan
düþürmek ve yerine Beþinci Murad’ý tekrar padiþah yapmaktý. Fakat Beþiktaþ
Zaptiye Amiri Hasan Paþa, kýsa sürede isyaný bastýrdý. Çýkan vuruþma sýrasýnda
Ali Suavi öldürüldü (20 Mayýs 1878).

Sultan Abdülhamid Han, amcasý
Sultan Abdülaziz’i þehid ettiren Midhat Paþa ve arkadaþlarýnýn yargýlanmasý için 27
Haziran 1881’de Yýldýz Mahkemesini kurdurdu. Bu sýrada suçluluðun verdiði bir
duygu ile mahkemeye çýkmaktan korkan Midhat Paþa, Ýzmir’de Fransýz
Konsolosluðuna sýðýndý. Fransýzlar, Midhat Paþayý teslim etmek istemedilerse de
Padiþah’ýn sert direktifi karþýsýnda duramayýp teslime mecbur kaldýlar. Nitekim
mahkeme sonucunda da suçlu görülen Midhat Paþa ve arkadaþlarý idama mahkum
edildiler ise de, Padiþah verilen cezalarý müebbed hapse çevirdi.

Öte yandan devletin
toparlanabilmesi için zamana ihtiyaç olduðuna inanan Abdülhamid Han, bilhassa
savaþlardan kaçýnma yoluna gitti. O, savaþlardan zaferle sona erenlerin dahi
milleti yorup bitirdiði görüþündeydi. Saltanatý müddetince daima idareli
davrandý. Devletin pekçok ihtiyaçlarýný hazineden para almak yerine kendi
kesesinden karþýladý. Padiþah öncelikle devleti ekonomik alanda düþtüðü borç
bataklýðýndan kurtarmak istiyordu. Alacaklý devletlerin baþýnda Ýngiltere ve
Fransa geliyordu. Rusya da, Berlin Muahedesine göre tazminat alacaklýsý
durumundaydý. Padiþah, 20 Aralýk 1881’de yayýnlanan Muharrem Kararnamesiyle
borçlarýn ödenebilmesi için yeni bir formül buldu. Bu kararnameye göre devletin
tütün, damga pulu, tuz, ipek, balýk ve sigara tekelleri ile bazý imtiyazlý
eyaletlerin maktu vergileri bu iþ için kurulan Duyun-i Umumiye teþkilatýna
býrakýlýyordu. Bu suretle Ýngiltere ve Fransa baþta olmak üzere alacaklýlar
verdikleri borçlarý muntazam bir þekilde tahsil edebileceklerdi. Bunun
karþýlýðýnda 278 milyon borcun 161 milyonu, yani yarýsýndan fazlasý Türkiye
lehine siliniyordu. Alacaklýlar alacaklarýný belirli þekilde tahsil
edebilecekleri için memnundular. Meselenin bu þekilde halli ve Osmanlý
Devletinin üzerinden ekonomik baskýnýn kalkmasý Sultan Abdülhamid’in büyük
baþarýlarýndan biri oldu.

Osmanlý Devletine hasta adam gözü
ile bakýldýðý ve paylaþma hesaplarý yapýldýðý bir devrede baþa geçen Sultan
Abdülhamid Hanýn, devletin idaresini bizzat eline aldýðý 1878’den sonraki dýþ
siyaseti dahiyane bir mahiyet arz etmektedir. Padiþah’ýn dýþ siyaseti prensip
itibariyle basit fakat uygulamasý bakýmýndan zordu. O, dünyadaki politik
geliþmeleri yakýndan takip etmek üzere sarayda bir çeþit bilgi merkezi kurdu.
Osmanlý ülkesiyle ilgili bütün dünyada çýkan yazýlar ve dýþ temsilciliklerden
Padiþah’a gelen raporlar burada toplanýr ve deðerlendirilirdi. Abdülhamid Han,
zaman zaman önemli gördüðü meselelerde yerli ve yabancý ilim adamlarýndan dýþ
politika konusunda bilgi alýrdý. Padiþah’ýn dýþ politikada hedefi Osmanlý
Devletini savaþtan uzak, barýþ içinde yaþatmak ve her bakýmdan güçlü bir hale
getirmekti. Devletler arasý rekabetin Osmanlý Devleti üzerinde yoðunlaþtýðý bir
devirde böyle bir siyaseti uygulamak gerçekten zordu. Padiþah bilhassa Avrupa
devletlerinin Türkiye üzerinde birbirleriyle çatýþan çýkar ve ihtiraslarýndan
faydalanmaya çalýþtý. Bu sebeple milletler arasý þartlar deðiþtikçe onun
siyaseti de deðiþiyordu.

Sultan Abdülhamid Hanýn Ýslam
dünyasýndaki itibarý pek fazlaydý. Doðu Türkistan ve Orta Afrika’daki
Sultanlýklar bile onun adýna hutbe okutup, para bastýrýyor ve ona tabi
oluyorlardý. Padiþah’ýn, Almanya Ýmparatoru ve Prusya Kralý Ýkinci Wilhelm ile
þahsi dostluðu vardý. Avusturya ve Macaristan ile dostluk kurulmuþ olup, Ýtalya
ile münasebetler iyiydi. Sýrbistan ve Romanya etkisizdi. Karadað ve Bulgaristan
prensleri ise, Padiþah’a baðlýydýlar. Yanya ve Girid vilayetlerine göz diken ve
Osmanlý hududunda tecavüzkar faaliyetlerde bulunan Yunanistan’a ise, 18 Nisan
1897’de harp ilan edildi. Büyük devletler iþe karýþmadan Yunanistan’ýn iþini
bitirmek isteyen Sultan Abdülhamid, baþkumandan Edhem Paþaya yýldýrým savaþý
istediðini bildirdi. Avrupalýlarýn altý ayda geçilemez dedikleri Týrhala-Çatalca
hattýný bir kaç günde aþan Osmanlý birlikleri, Dömeke önlerinde Yunan ordusunu
büyük bir bozguna uðrattýlar. Artýk Atina’ya 150 km kalmýþ ve yol açýlmýþtý.
Ancak Yunanistan’ýn Osmanlýlar eline geçeceðini anlayan Rusya baþta olmak üzere
Avrupa devletleri, Sultan Abdülhamid’den harbin durdurulmasýný rica ettiler.
Babýali 10 milyon altýn savaþ tazminatý ve iþgal edilmiþ olan Teselya’nýn
teslimi karþýlýðýnda mütarekeye hazýr olduðunu bildirdi. Ancak mütareke
sýrasýnda iþe karýþan Avrupa devletleri tazminatýn 4 milyon altýna indirilmesini
ve Türkiye’nin küçük bazý toprak parçalarý ile yetinmesini saðladýlar. Böylece
Osmanlý Devleti, bütün hýristiyan devletlerin bir araya gelmeleri neticesinde,
zaferle çýkmýþ olduðu bir harbin bile faydasýný göremedi. Fakat Yunanlýlar
önemli ölçüde ezilmiþ oldu.

Sultan Abdülhamid Hanýn fevkalade
akýllý ve tedbirli siyaseti ile bütün Ýslam alemini kendisine baðladýðýný gören
Ýngilizler, Osmanlý Devletinin iyiye gidiþini durdurmak ve yýkmak için
faaliyetlerini yoðunlaþtýrdýlar. Bir taraftan Padiþah aleyhine faaliyette
bulunan Ýttihad ve Terakki Cemiyetini desteklerken, diðer taraftan Arabistan
Yarýmadasýnda bedevi kabilelerini ve Doðu Anadolu’da Ermenileri Osmanlý
Devletine karþý kýþkýrttýlar. Bu arada Osmanlý Devletinden Berlin antlaþmasýnýn,
Anadolu’da Ermenilerin yaþadýðý vilayetlerde ýslahat yapýlmasýný isteyen 61.
maddenin kesinlikle tatbik edilmesini istediler. Bu uygulamanýn ermeni
muhtariyetini doðuracaðýný bilen Sultan Abdülhamid Han, Ýngilizleri yýllarca
oyalýyarak böyle bir teþebbüse fýrsat vermedi. Ayrýca ermenilerin, Avrupa
devletlerinin dikkatlerini çekmek üzere giriþtikleri isyanlarý anýnda bastýrdý.
Hatta bu iþ için polis ve jandarmadan ziyade sivil halký kullandý (1895-1896).
Bunun üzerine Ermeniler bir arabaya yerleþtirdikleri saatli bomba ile Padiþah’ý
Cuma namazýndan çýkýþta öldürmek istediler. Fakat Abdülhamid Han, bu suikastten
kurtuldu. Bütün bu faaliyetler onu, tatbik ettiði politikadan zerre kadar
döndürmedi.

Anadolu'yu Ermenistan olarak görmek
isteyen Fransýz yazar Albert Vandal, bu Türk Hakanýna "Le Sultan Rouge=Kýzýl
Sultan" diyerek iftiralar yaðdýrdý. Ne yazýk ki bu satýrlar Osmanlý ülkesindeki
Ýslamiyet ve Türklük düþmanlarý tarafýndan da aynen alýnarak Padiþah'a karþý
kullanýldý. Günümüzde dahi bazý gafiller bu iftiralarý eserlerine koyarak genç
nesilleri aldatmaktadýr.

Sultan Abdülhamid Hanýn kabul
etmediði ve sonuna kadar direttiði önemli konulardan birisi de Filistin
meselesiydi. Siyonistler, Filistin’de bir Yahudi devleti kurulmasý için Sultan
Abdülhamid’e baþvurdular ve Osmanlý maliyesinin en büyük problemi olan dýþ
borçlarýn bir kalemde silineceðini bildirdiler. Padiþah bu teklifi þiddetle
reddettiði gibi, Yahudilerin çeþitli yollarla Filistin’e gelip yerleþmelerine
engel olacak tedbirleri de aldý.

Bu arada Ýngilizlerin Arabistan’da
Cemaleddin Efgäni ve meþhur casus Lawrens yolu ile hilafet meselesini
kurcalamaya baþlamalarý üzerine, Sultan Abdülhamid de bölgeye büyük bir derviþ
kafilesi gönderdi. Ayný þekilde bir kafileyi de Hindistan’a gönderen Padiþah,
böylece Ýngilizlerin propagandalarýný etkisiz kýlmaya çalýþtý. Padiþah’ýn bu
faaliyetleri üzerine Ýngilizler onu saltanattan uzaklaþtýrmadýkça emellerine
kavuþamýyacaklarýný anladýlar. Bunun için Ýttihad ve Terakki Cemiyetinin
faaliyetlerine hýz verdirdiler. Baþta Adana olmak üzere memleketin çeþitli
yerlerinde isyanlar çýkardýlar. Neticede Ýttihad ve Terakki Partisine mensup
bazý Türk subaylarý, Padiþah’ý, Kanun-i Esasi’yi ilan etmeye zorladýlar. Ýkinci
Abdülhamid Han da 23 Temmuz 1908’de anayasayý tekrar yürürlüðe koyduðunu ilan
etti. Ýkinci Meþrutiyet adý verilen bu olay, beklenenin aksine Osmanlý
Devletinin daðýlmasýný daha da hýzlandýrdý. Avusturya-Macaristan imparatorluðu
1908’de Bosna-Hersek’i iþgal ettiðini bildirdi. Ayný gün Bulgaristan
baðýmsýzlýðýný ilan etti. Bir gün sonra da Girit Yunanistan’a katýldýðýný
açýkladý. Bu olaylar cereyan ederken 17 Aralýk 1908’de yeni seçilen Meclis-i
Meb’usan toplandý. En azýlý Osmanlý düþmanlarý dahi mebus seçilerek meclise
girmiþti. Mecliste Osmanlý düþmanlarý daha etkiliydi.

Meþrutiyete göre Sultan, sadece
sadrazam ile þeyhülislamý seçebiliyordu. Sadrazam da nazýrlarý seçiyor, kabine
güven oyu alýrsa çalýþýyor, meclis istediði zaman hükümeti düþürebiliyordu.
Neticede devletin idaresi ehliyetsiz, tecrübesiz ellere geçti. Böylece çeþitli
din, dil ve ýrka mensup meb’uslarýn hepsi Osmanlý Devletinden ayrýlarak
istiklallerini ilan etmek için her türlü gayr-i meþru vasýtalara
baþvuruyorlardý. Binlerce Müslümanýn kanýna giren Yunan, Sýrp, Bulgar ve Ermeni
çeteleri için umumi af ilan edildi. Osmanlý Devletinden kaçan ne kadar isyancý
varsa, hepsine yeniden kapýlar açýldý ve bunlar Ýstanbul’a geldiler. Ýngilizler,
Ruslar ve diðer hýristiyan devletler, azýnlýklara el altýndan bol miktarda silah
gönderdiler.

Ýttihad ve Terakki Cemiyeti
liderleri, yaptýklarý acemi siyasetleri ile ortalýðý birbirine karýþtýrmýþlardý.
Yapacaklarý icraatlarda kendilerine destek olmasý için, Selanik’ten avcý
taburlarýný getirerek taþ kýþlaya yerleþtirdiler. Kendilerine karþý olanlarý
çekinmeden öldürüyorlar, memlekette terör havasý estiriyorlardý. Kýsa zamanda
halkýn huzuru kaçtý. Ýttihatçýlar lanetle anýlmaya baþlandý. Yine bunlarýn
baskýsýyla hükumet alaylý subaylarý ordudan çýkarttý. Bu sýrada bazý gazeteler,
Ýttihatçýlara karþý halkýn dini duygularýný galeyana getiren neþriyat yaparak,
halký ve orduyu isyana teþvik ediyordu. Rumi 31 Mart günü dördüncü avcý taburuna
baðlý askerler gece yarýsý isyan ederek subaylarýný hapsettiler. Padiþah
Abdülhamid Han, isyaný Hüseyin Hilmi Paþanýn gönderdiði bir telgraf sonucu
öðrendi. Ýsyancýlar sadrazamýn azledilmesini, görevden alýnan alaylý subaylarýn
tekrar orduya alýnmasýný istiyorlardý. Bunun üzerine Hüseyin Hilmi Paþayý
sadrazamlýktan azl ederek yerine Tevfik Paþayý getirdi ve Müþir Edhem Paþayý da
harbiye nazýrý yaptý. Mabeyn baþkatibi ile isyancýlara isyandan vazgeçtikleri
takdirde affedildiklerine dair bir hatt-ý hümayun gönderdi. Bunun üzerine isyan
bir mikdar yatýþtý. Ancak, ertesi gün yine alevlendi.

Ýsyanýn Rumeli’deki yankýsý büyük
oldu. Hadisenin kim tarafýndan hazýrlandýðý belli olmadýðý için, Sultan boy
hedefi oldu. Üçüncü ordu ile gönüllü Bulgar müfrezesi ve Sýrp, Yunan, yahudi,
Arnavut çetecilerden müteþekkil bir ordu kurularak Ýstanbul’a sevk
edildi.

Mevcudu on beþ bine varan Hareket
Ordusu, 24 Nisan’da Topkapý ve Edirnekapý’dan þehre girerek yol üzerindeki
askeri karakollarý teslim aldý ve Harbiye Nezaretini iþgal etti. Taksim kýþlasý
ile Taþkýþla’daki mukavemet, þiddetli top ateþi karþýsýnda kýrýldý. Bu arada
Yýldýz Sarayýnýn iþgali sýrasýnda Sultan Abdülhamid Han kendisine sadýk olan
Birinci ordu ile, Hareket ordusuna karþý konulmasý hususunda yapýlan teklifleri
kabul etmeyerek; "Müslümanlarýn halifesi olduðunu ve Müslümaný Müslümana
kýrdýramayacaðýný" söyledi. Eðer ülkenin en mükemmel ordusu olan Birinci Orduya,
karþý koyma emri verilseydi, derme çatma olan Hareket ordusu bir anda
daðýtýlabilirdi. Padiþah’ýn emrine boyun eðen askerler silahlarýn teslim edince,
25 Nisan günü Hareket Ordusu Ýstanbul’a hakim oldu. Mahmud Þevket Paþa,
sýkýyönetim ilan ederek suçlu suçsuz bir çok insaný idam ettirdi. Yüzlerce
Balkan çetesiyle saraya girerek kýymetli eþyalarý yaðmaladý. Ýttihad ve Terakki
hakimiyetini devam ettirmek için Ýstanbul’da terör havasý estirmeye
baþladý.

27 Nisan 1909 günü Ayan ve Mebuslar
meclisi toplandý. Ayan’dan Gazi Ahmed Muhtar Paþa, kürsüye gelerek, önceden
kararlaþtýrýldýðý gibi Padiþah’ýn hal’ edilmesini teklif etmiþti. Bu teklif
kabul edildikten sonra, yine Gazi Ahmet Muhtar Paþa, hal’ kararýnýn bir fetvaya
istinad ettirilmesi lüzumuna iþaret etmiþti. Hal’ fetvasýnýn ilk müsveddesini
mebuslardan Elmalýlý Hamdi Yazýr hoca yazmýþtý. Fetvada Sultan Abdülhamid Hana
31 Mart Ýsyanýna sebeb olmak, din kitaplarýný tahrif etmek ve yakmak, devletin
hazinesini israf etmek, insanlarý suçsuz olduklarý halde idam ettirmek... gibi
asýlsýz suçlar yükleniyordu. Fetva emini Hacý Nuri Efendi bu suçlamalarýn iftira
olduðunu ileri sürerek fetvayý imzalamadý. Ancak Meclis, bu fetva gereði
Sultan’ý hal’ kararý aldý.

Nihayet, hal’ kararýný Padiþah’a
teblið için, Ayan ve Mebusaný temsilen bir heyet seçilmiþ ve Yýldýz Sarayýna
gönderilmiþti.

Sultan Abdülhamid Hana hal’ini
teblið için Yýldýz’a gönderilen heyetin teþekkül tarzý ise, Türk tarihinin en
yüz kýzartýcý hadiselerinden birisi oldu. Bütün Osmanlý tebeasýný temsil etmesi
gerektiði iddiasý ile teþekkül olunan hey’ette tek bir Türk yoktu. Bunlar;
Yahudi Emanuel Karasso, Arnavut Esat Toptani, Ermeni Aram Efendi ve Padiþah’ýn
uzun seneler yaverliðini yapmýþ olan katýþýk soydan Arif Hikmet Paþa idiler.
Padiþah, hal’ kararýný tebliðe gelenlerin kimler olduðunu, mabeyn baþkatibi
Cevad Beye sorup öðrenince; "Bir Türk padiþahýna, Ýslam halifesine hal’ kararýný
bildirmek için bir Yahudi, bir Ermeni, bir Arnavut ve bir nankörden baþkasýný
bulamadýlar mý?!" demekten kendini alamadý.

Ýttihatçýlar, o gece (27 Nisan
1909) Sultan Abdülhamid Haný Ýstanbul’dan çýkararak, kontrol altýnda
tutabilecekleri Selanik’e naklettiler.

Bu sýrada hiçbir þeyini almasýna
izin verilmedi. Padiþah’a yolculuðunda üç kýzý ile oðullarýnýn ikisi refakat
etti. Selanik’te Alatini Köþkü kendisine tahsis edildi. Burada çok sýký bir
nezaret içinde acýklý yýllar geçirdi. Gazete okumasýna dahi izin
verilmedi.

Sultan Abdülhamid Han, Selanik’te
üç yýldan fazla kaldý. Yunanistan’ýn Osmanlý Devletine harb ilan etmesi üzerine,
Büyük kabine denilen Gazi Ahmed Muhtar Paþa kabinesi, Sultan Abdülhamid Han’ýn
Selanik’te muhafazasý zorlaþacaðýndan, Ýstanbul’a nakledilmesini kararlaþtýrdý.
Sultan Reþad da bu kararý tasdik etti.

1 Kasým 1912 günü Loreley vapuru
ile Ýstanbul’a getirilen Hakan-ý sabýk (eski padiþah), ikametine tahsis olunan
Beylerbeyi Sarayýna yerleþtirildi.

Sultan Abdülhamid Han, Beylerbeyi
Sarayýnda beþ buçuk yýl yaþadý. Bu müddet zarfýnda, otuz üç yýl dahiyane bir
denge siyaseti ile harp riskine sokmadan ayakta tutmaya çalýþtýðý devletin bir
oldu bittiye getirilerek harb-ý umumi felaketine sürüklendiðine þahid
oldu.

Ýngilizler ile Fransýzlarýn
Çanakkale Boðazýný zorladýklarý günlerdi. Boðaz istihkamlarýnýn dayanamayacaðý
ve düþman donanmasýnýn Marmara Denizine geçebileceðinden endiþe edildiði için
bir tedbir olarak padiþahýn ve hükumetin Eskiþehir’e nakli kararlaþtýrýlmýþtý.
Durum Abdülhamid Hana bildirilince; "Ben Fatih’in torunuyum. Hiçbir vakit Bizans
Ýmparatoru Kostantin’den aþaðý kalamam. Dedem Ýstanbul’u alýrken, Kostantin
askerinin baþýnda savaþa savaþa ölmüþtür. Biraderim nereye giderse gitsinler.
Fakat o ve hükumet, Ýstanbul’dan ayrýlýrlarsa bir daha dönemezler. Bana gelince;
ben Beylerbeyi Sarayýndan ayaðýmý dýþarýya atmam!" diye cevab verdi. Onun bu
kararlýlýðý karþýsýnda hükumet Ýstanbul’da kaldý. Böylece devletin daha o gün
yýkýlmasýný önlemiþ oldu.

Abdülhamid Han, Harb-ý Umuminin
sonuna yaklaþýldýðý 1918 yýlýnýn Þubat ayý baþýnda hastalandý. Yetmiþ yedi
yaþýndaydý. Þiddetli bir nezleye tutulmuþ, yaþlýlýðýndan dolayý yataða düþmüþtü.
10 Þubat 1918 günü akþamý vefat etti ve Çemberlitaþ’taki Sultan Mahmud türbesine
defnedildi.

Sultan Abdülhamid’i tahttan indiren
paþalar ise sonunda, memleketi düþman çizmeleri altýnda býrakarak kaçtýlar. Ýlk
olarak Enver Paþa, Talat Paþa, Doktor Behaeddin Þakir, Doktor Nazým, 30 Ekim
1918’de Mondros Antlaþmasýný imza ettikten sonra, gece yarýsý ülkeyi
terkettiler. Talat Paþa, 1921’de kýrk dokuz yaþýnda Berlin’de, Enver Paþa
1922’de kýrk yaþýnda Türkistan’da, Cemal Paþa da 1922’de elli yaþýnda Tiflis’te
öldürüldüler.

Sultan Abdülhamid zamanýnda: Her
vilayette mektepler, hastaneler, yollar, çeþmeler, yapýldý. Viyana’dan baþka bir
yerde eþi bulunmayan modern bir týp fakültesi açýldý. 1876’da Mekteb-i Mülkiyeyi
yaptýrdýðý gibi 1879’da da bir müze yaptýrdý. 1880’de Hukuk Mektebi ve Divan-ý
Muhasebatý (Sayýþtay) kurdu. Beyoðlu Kadýn Hastanesini yaptýrdý. 1881’de Güzel
Sanatlar Akademisi, 1883’te Yüksek Ticaret Mektebi, 1884’te Yüksek Mühendis
Mektebi ve Yatýlý Kýz Lisesi açýldý. 1886’da Terkos Suyunu Ýstanbul’a getirtti
ve Mülkiye Lisesini açtý. 1887’de Alman Ýmparatoru Ýstanbul’a geldiðinde, Sultan
Ahmed Meydanýnda Alman Çeþmesi yapýldý. 1889’da Bursa’da Ýpekçilik Mektebini
yaptýrdý. 1891’de Halkalý Ziraat ve Baytar Mektebi ile Kaðýthane’de bir poligon
kurdurdu. 1890’da Bursa demiryolunu ve Aþiret Mektebini yaptýrdý. 1891’de
Üsküdar Lisesi ve Rüþdiyye Mektebleri ve yeni postane binasý ve Osmanlý Bankasý
ile reji binalarýný ve Yafa-Kudüs demiryolu ile Ankara demiryolu yapýldý. Yine
1892’de Hamidiye Kaðýt Fabrikasý, Kadýköy Havagazý Fabrikasý ve Beyrut Limaný
Rýhtýmýný yaptýrdý. 1893’te Osmanlý sigorta þirketi, Küçüksu Barajý ve
Manastýr-Selanik demiryolu yapýldý. 1894’te Þam-Horan demiryolu ve
Eskiþehir-Kütahya demiryolu yapýldý. Yine 1894’te Hamidiye Yüksek Ticaret
Mektebi ve Galata-Tophane Rýhtýmý, Dolmabahçe Saat Kulesi inþa edildi. 1895’te
Beyrut-Þam demiryolu, Darülaceze binasý, mum fabrikasý, Afyon-Konya demiryolu,
Sakýz Limaný Rýhtýmý, þimdiki Ýstanbul Lisesi binasý, Ýstanbul-Selanik demiryolu
yapýldý. Ereðli kömür ocaklarý çalýþtýrýldý. 1896’da Tuna Nehrinde Demirkapý
Kanalýný, Kapalýçarþý tamirini yaptýrdý. Akýl Hastanesini, 1900’de Medine-i
münevvereye kadar telgraf hattý yaptýrdý. 1902’de Hamidiye Hicaz demiryolu
Zerka’ya kadar iþledi. Kaðýthane’deki Hamidiye suyu Ýstanbul’a getirildi. Yeni
balýkhane, Haydarpaþa Rýhtýmý, Maden Arama Mektebi, Þam’da Týbbiye-i Mülkiye
yapýldý. Haydarpaþa’da 1903’te Askeri Týbbiye Mekteb-i Þahanesi, 1904’te Dilsiz
ve Saðýrlar Mektebi açýldý. 1904’te Bingazi’ye telgraf hattý yapýldý. 1905’te
Ýstanbul-Köstence kablosu döþendi. Haydarpaþa Ýstasyon Binasý yapýldý. Beþiktaþ
Tepesindeki Yýldýz Sarayý ve önündeki camiyi yaptýrdý. Velhasýl Avrupa’da
yapýlan yeniliklerin hepsini en modern þekilde yurdumuzda yaptýrdý.

Sultân Ýkinci Abdülhamîd Hân
Osmânlý donanmasýný en modern vâsýtalarla yeniledi. Ýngiltereden sonra Avrupada
ikinci derecede oldu.

1310 [m. 1892] senesi sâlnâme-i
Bahrî, ya’nî takvîmi, Osmânlý donanmasýný uzun anlatmakdadýr. 175. ci
sahîfesinde, 18 aded zýrhlý harb gemisinden herbirinin ismi, tonilatosu, tûlü,
arzý, zýrh kalýnlýðý, çekdiði su mikdârý, pervâne adedi, makinanýn beygir
kuvveti, ateþli silâhlarý, torpido kovaný, vazîfeye baþladýðý târîh, sür’ati ve
aldýðý kömür mikdârlarý yazýlýdýr. Meselâ, Hamîdiyye fýrkateyn harb gemisi için
bunlarýn: 6700,292 kadem, 9 fus ve 55 kadem, 7 fus, 10 fus ve 24 kadem, 1
pervâne, 6800 beygir kuvveti, 10 ve 15 cm.lik 4 Krup ve bir 300 librelik aðýzdan
dolma ve 6 Armstrong ve 7 küçük top ve 1 Nordenfeld ve 1 Roket, 2 torpido kovaný
bulunduðu, 1301 [m. 1883] de vazîfeye baþladýðý, sür’atinin 13 mil olduðu, 600
ton kömür aldýðý bildirilmekdedir. Zýrhsýz harb gemisi 40 adet, torpido
stimbotu, birinci sýnýf 13, ikinci sýnýf 7, üçüncü sýnýf 1, tahtelbahr [deniz
altý] 2 dir. Bunlarda çalýþan yüzlerce deniz subayýnýn rütbeleri ve ismleri de
yazýlýdýr. Sultân Ýkinci Abdülhamîd Hânýn donanmayý Halice çekdirerek eskimesine
sebeb olduðuna dâir insafsýz sözlerin sâhibleri bu yazýmýzý insâfla okumalý ve
tevbe etmelidirler.

Haydar Pâþa týb fakültesi, Viyana
týb fakültesinden sonra Avrupada en ileri idi. Her bölümün laboratuvarlarý en
yeni âlet ve makinalarla techîz edilmiþdi. 1931 senesinde, bu fakültede
okuyanlar, Histoloji laboratuvarýnda her talebe için birer mikroskop
bulunduðunu, her mikroskop üzerinde sultân Abdülhamîd hânýn tuðrasý, ya’nî ismi
oyma olarak yazýlý olduðunu söylemiþlerdir. Avrupadan getirilen seçme
profesörlerin yetiþdirdikleri asistan ve doçentler ve hocalar, gençlere en
modern týb bilgilerini veriyorlar. Deðerli mütehassýslar yetiþiyordu.

Kolaðasý kimyâger Cevad Tahsin
beðin 1321 de (Mekteb-i týbbiyyeyi þâhâne matba’asý)nda basdýrdýðý kimyâ kitâbý,
bugünkü yeni bilgileri ve analiz usûllerini bütün incelikleriyle yazmakdadýr.
Miralay Mehmet Þâkir beðin 1319 da basýlan (Dürûs-i Hayât-i Beþeriyye)
kitâbýndaki, modern týb bilgilerini görenler ve týb fakültesinde hijyen
profesörü Muhammed Fahri beðin 1324 de basýlan (Ýt’âm ve Taðdiyye) kitâbýndaki
týb bilgilerini okuyanlar ve týb fakültesinde kimyâ muallimi olan tabib kolaðasý
Vasil Neun beðin 1312 de basýlan (Ýlm-i Kimyâyý Týbbî) kitâbýný ve yine o sene
Mýsrda basýlan (Hulâsatül Kavl fî tahlîlil-bevl) kitâbýný okuyanlar ve mekteb-i
týbbiyyeyi þâhâne botanik muallimi tabib Þerefeddîn beðin 1305 senesinden beri
talebenin ellerinden düþmeyen (ilm-i nebâtât) kitâbýný okuyanlar ve mekteb-i
mülkiyeyi þâhâne ve hendese-hâne fizik muallimi Sâlih Zeki beðin (Hikmet-i
tabî’iyye) kitâbýný ve bunlar gibi nice kýymetli kitâblarý görenler, Sultân
ikinci Abdülhamîd hân zemânýnda çok deðerli mütehassýs doktorlarýn ve fen
adamlarýnýn yetiþdirildiðini tasdîka mecbûr kalmakdadýr.

Sultân ikinci Abdülhamîd hânýn
mubârek beldelere ve bunlarýn þefâ’at sâhibi efendisine yapdýðý hürmet ve
hizmetler, öncekilerin hizmetlerini kat-kat aþmýþdýr. Ýhsânlarý ve hizmetleri
yalnýz Ümerâya ve Ülemâya ve makâmlara mahsûs kalmamýþ, ehâlînin ve fakîrlerin
hepsine ulaþmýþdýr. Mescid-i harâmý gözleri kamaþdýracak derecede ta’mîr ve
tezyîn etmiþ, Hadîce-tül Kübrânýn türbesini ve Mevlidin-Nebî ile Mevlid-i Fâtýma
olan binâlarý, benzeri olmayacak þeklde ihyâ etmiþ, Minâ þehrini su þebekeleri
ile doldurmuþdur. Seyyid Ahmed Rýfâînin ve diðer Velîlerin türbelerini
fevkal’âde bir himmet ile ta’mîr etmiþdir. Mekkede Gayretiyye ve Hamîdiyye
piyâde kýþlalarýyla, topçu kýþlasý ve hükûmet konaðý yapdýrmýþdýr. Osmânlý
halîfelerinin herbirinin (Hâdimülharemeyn) olduklarýný, eserleri bütün dünyâya
i’lân etmekdedir. Vehhâbî eþkiyâlarý, Haremeyn-i þerîfeyni tekrâr ele
geçirdikden sonra, bu behâ biçilemiyen târihî eserleri, güzel san’atlarý,
sinsice yok etmekde, böylece bozuk inançlarý ile ve barbarca saldýrýlarý ile
islâmiyyeti içerden yýkmakdadýrlar.

Sultân ikinci Abdülhamîd hân
memleketin her köþesinde ayný þekl ve deðerde liseler yapdýrdý. 1950 senesinde
Bursa askerî lisesinin kumandaný, Bursa erkek lisesini ziyârete gitmiþdi. Lise
müdîri kimyâger Rýfat beðe, (okulun en iyi odasýný kendinize ayýrmýþsýnýz. Böyle
haksýzlýk olur mu?) dedi. Rýfat beð, (Bu mektebin her odasý böyle güzel, havadar
ve hoþdur. Ben Manastýrda bu binâda okudum. Sultân Abdülhamîd hân, büyük
þehrlerde hep ayný binâlarý, ayný güzellikle ve ayný metânet ile yapdýrmýþdýr.
Bu binânýn ta’mîre ihtiyâcý hiç olmadý. Hâlbuki, karþýmýzda geçen sene yapýlan
ticâret lisesinin bu sene dývarlarý çatladý. Þimdi ta’mîr ediliyor) dedi, târihî
birçok bilgiler verdi. Ankarada, Yeniþehr istasyonundaki kayalarýn üstünde
(Ankara lisesi) de Bursadaki lisenin ayný idi.

Ankara vâlîlerinden Âbidîn pâþa,
Elmadaðýndan Ankaraya tatlý su getirmek için halkdan para toplamýþdý. Ýþe
baþlamak için halîfeden izn istedi. Ýkinci Abdülhamîd hân, vâlîye gönderdiði
cevâbda, (Susuzlara su vermek çok sevâbdýr. Dînimizin emrlerinden biridir. Bu
vazîfe ve þeref bana âiddir. Topladýðýn paralarýn hepsini sâhiblerine geri ver.
Bütün masrafý hazîne-i þâhânemden olmak üzere hemen iþe baþla. Milletimi iyi
suya kavuþdur!) dedi. Az zemân içinde Ankaralýlar tatlý suya
kavuþduruldu.

Sultân ikinci Abdülhamîd hânýn
Osmânlý devletini her bakýmdan ilerletmesi, güçlendirmesi, islâm düþmânlarýnýn
ve en baþta Ýngilizlerin harekete geçmesine sebeb oldu. 1308 [m. 1890] senesinde
politik ve masonik feâliyete geçdiler. Birkaç harbiye ve týbbiye talebesi
tarafýndan (Ýttihâd ve terakkî cem’iyyeti) kuruldu. Yedi sene sonra, haber
alýnarak daðýtýldý. Birkaç üyesi Parisde çalýþmalarýna devâm etdi. Halîfe, mit
baþkaný Orgeneral Ahmed Celâleddîn pâþayý Parise gönderdi. Nasîhatleri te’sîr
ederek üyelerden çoðu tevbe etdiler. Ancak Ahmed Rýza beð ve birkaç arkadaþý
nasîhat dinlemediler. Haçlý kuvvetler tarafýndan yaðdýrýlan paralarla daldýklarý
lüks hayâtdan, kadýnlý, içkili sefâhet âleminden ayrýlmak istemediler. Hele
Ahmed Rýza beð, parlamento baþkanlýðýna getirileceði va’dinin sevinci ve
serhoþluðu içinde, türk düþmânlarýnýn kuklasý hâline gelmiþdi. Halîfeye karþý
basýn propagandasýna baþladýlar. 1326 [m. 1908] senesinde ikinci meþrûtiyyetin
i’lânýna ve bir sene sonra da, Halîfenin tahtdan indirilmesine sebeb oldular.
Sonradan arkadaþlarý, bunu kýskanarak kendisini Millet meclisi baþkanlýðýndan
atdýlar. Onlarýn düþmâný hâline geldi. Cumhuriyet gazetesinde, yayýnlanan
hâtýrâtýnda, vaktiyle küfrler etdiði ikinci Abdülhamîd hâný, överek ve piþmân
olduðunu bildirerek öldü.

Ayný hâl, sultân ikinci Abdülhamîd
hâný, tahtdan indiren Tâlat, Enver ve Cemâl pâþalarda da tecellî etdi. Onun
büyüklüðünü anlayamadýklarýný i’tirâf edip, hayâtlarýný hüsrânla bitirdiler.
1326 [m. 1908] senesinde devlet idâresini ellerine geçiren gençler, câhil,
tecrübesiz, dünyâ ve memleket þartlarýndan gâfil, gözü kapalý adamlardý. Kimi,
telgraf memûru iken baþbakan oldu. Kimi yarbay iken otuzüç yaþýnda harbiye
nâzýrý ve baþkumandan vekîli, kimi jandarma teðmeni iken dâhiliye nâzýrý oldu.
Ýttihâd ve terakkîcilerin zulm ve iþkencelerinin ve bunun kanlý olmasýnýn,
sultân Abdülhamîd devrini aratmýþ olduðunda bütün târîhciler birleþmekdedirler.
Ýttihâd ve terakkî cem’iyyeti, Türkiyede kötü bir particilik hayâtýnýn
baþlamasýna, bölücülüðe yol açdý. Particiler, birbirlerine düþmân gibi oldular.
Bu yüzden balkan harbi ve birinci cihân harbi gayb edildi. Nihâyet imperatorluk
parçalandý.

Sultân ikinci Abdülhamîd hânýn
tahtdan indirilmesi ile din iþlerine de fesâd karýþdý. Ýttihâd ve terakkî
fýrkasýna kaydlý olan câhiller, hattâ masonlar, din iþlerinde yüksek mevki’lere
getirildi. Ýlk iþ olarak, sultân Abdülhamîd hânýn son þeyh-ül-islâmý Muhammed
Ziyâ-üd-dîn efendi, vazîfesinden alýndý. Bu yüksek makama 1328 [m. 1910] da Mûsâ
Kâzým efendi getirildi. Bu zât, koyu ittihâdcý ve mason idi. Bunun gibi,
islâmiyyete uymýyan hareketlerinden ve sapýk yazýlarýndan dolayý ikinci
Abdülhamîd hân tarafýndan nefy edilmiþ, Iraka ve Fizana sürülmüþ olan bölücü
kimseler, Ýstanbula getirilip, kendilerine din iþlerinde vazîfeler verildi. Bu
câhil ve partizan kimseler, bozuk, sapýk din kitâblarýnýn yazýlmasýna,
yayýlmasýna, önayak oldular. Abdülhamîd hân zemânýnda yazýlan din kitâblarý, bir
ilm hey’eti tarafýndan tedkîk edilirdi. Tasdîk edilip, izn verilenler
basdýrýldý. Böylece, o târîhlerde basýlan din kitâblarýna güvenilir. 1327 [m.
1909] den sonra din kitâblarý salâhiyyetli âlimler tarafýndan kontrol edilmez
oldu. Bu kitâblardan, ancak vesîkalar vererek, yazýlanlara güvenilir. Ne
olduklarý belirsiz kimselerin ve þî’îlere, vehhâbîlere satýlmýþ olan mezhebsiz
din adamlarýnýn yazdýklarý bozuk kitâblarý okuyan müslimân yavrularý, temiz
gençler, dîni yanlýþ öðrendiler. Böyle câhil yetiþdirilen müslimânlardan
ba’zýlarý, siyâset canbazlarýnýn tuzaklarýna düþdüler. Kendi partilerinden
olmýyanlara kâfir diyecek kadar taþkýnlýk yapanlarý oldu. Müslimânlar arasýndaki
bu fitne, islâm düþmânlarýnýn iþlerine yaradý. Ýngilizlerin (Ýslâmiyyeti yok
etmek) plânlarýnýn gerçekleþmesini kolaylaþdýrdý. Ýþte bunun için, Allahü teâlâ,
müslimânlarýn bölünmelerini yasak etmiþ, kardeþ olduklarýný bildirmiþ,
seviþmelerini, vatan düþmânlarýna karþý birleþerek kuvvetli olmalarýný emr
etmiþdir. (Birleþmemiz kâfirleri korkutur ve Allahýn yardým etmesine sebeb olur.
Tefrikaya düþmemiz kâfirleri sevindirir ve Allahýn gadabýna uðramamýza sebeb
olur) nasîhati, her müslimânýn kalbine iþlenmiþ olmalýdýr.

 
 
  Bugün 1 ziyaretçi (29 klik) kişi burdaydı!  
 
ultrapaylasiminyeri.tr.gg Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol